Bir Kedinin Anatomisi
Bizim sülalenin doğal gelişim sürecinde kedi severler biçiminde bir grup olmuştur her daim ki bunların en ateşlileri bir Feriş, bir Fatih ve bir Duygu'dur.
Feriş geçen yazıda adı geçen Nursel adlı kişinin kızkardeşi olmanın yanısıra empati yapma konusunda kafayı kıran, mesela bir yaz gecesi, uykusunda hunharca kulağına kaçan minik kelebeğe kızmak yerine onun iç dünyasını anlamaya çalışan, sabaha kadar çekiç, örs ve üzengisinin içine eden bu adi kelebeğin, kulağında ölü olarak ele geçirilmesinden sonra neredeyse arkasından ağıt yakan, iyimserliğin b.kunu çıkaran ve fakat yanısıra zekasına hayran olunan bir candır, bir canandır.
Fatih desen Feriş'in yeğenidir, Nursel'imin oğluşudur, süper yetenekli bir blues/caz gitaristidir, delice aşık olduğu kedisiyle kendisini bir nevresimin içine düğmeliyerek işbu kediyle yarım saat kadar boğuştuktan sonra yer yer enine çizgili yer yer ekose desenli kanayan bir vücutla o nevresimin içinden çıkandır. Deli midir, nedir...
Düygü ise Fatih'in aynı kediseverlikteki ablasıdır, çok özgün bi bünyedir, biz daha misket falan oynarken, oyuncak bebek saçı kesip uziycak diye beklerken falan bu düdük, ben bilim kadını olcam demiştir ve nitekim şu anda Amerika'nın Niv Orliyıns dolaylarında bu uğurda kurbağa kesip fare biçmektedir içi kan ağlayarak. Ha bi de bu komik insan bi keresinde yürürken elindeki elmanın eşiğini direkt yere atmaktansa 80 derecelik açıyla havaya atiym arkamdaki çöpe girsin demiş ve fakat elma eşiğine havada 2'li salto 3'lü burgu yaptırıp zboooiinnnkkkk diye kendi kafasına isabet ettirmiş bi de hiniiiyaaeeeee!!! şeklinde delice korkmuştur, öyle bi kuzudur işte o da.
Fakat benim hikaye bu üç kediseverden Feriş'le ilgili. Sene 1997 falandı herhalde, babamla bir İzmir ziyaretimizde Feriş'lere de bi uğrayalım dedik. Kapıda hoşgeldiniz aşamasında Boğaç Abi (Feriş'in komikçi eşi) bize terlik verirken, Ferişimin arkada, elinde üzeri su tabancası dolu bir tepsi tuttuğunu gördüm. Ben heralde gene komiklik, şakalar vs. dolu bi akşam olcak diye ehihieeheğiei şeklinde anlamsızca sırıtırken Feriş: "Herkes bi tane alsın, bu afacan için dedi". Afacan dediği o esnada koridordan bizi kesen gayet normal görünümlü bi kediydi. İşte o organizmanın afedersiniz kedi görünümlü bi iblis hatta bir omen olduğunu az sonra anliycaktım a gadasını aldıklarım. Biz babamla durumu halen bir şaka zannetmekte idiysek de Ferişim ısrarla elimize bi su tabancası tutuşturup bizi salona aldı. Hoşgeldin beşgittin mevzuuna girildi doğal olarak, az sonra babamın ayaklarını hafifçe bi kıpırdatmasıyla birlikte önümden saatte 70 km hızla bi karaltı geçtiğini görür gibi oldum, ben daha "neydi o ya" derken babamdan hiniiiiiiyaaaaaaaasssınııııtttyminiii şeklinde bi feryat duyuldu, sonra ortalık birden Batı Cephesine dönüştü;
-Cengiz Ağbiiee su tabancasıııaaa, sık abiiii, acımaaa.
-Abii düşman bacaktaa, sık suyu!!!
-Anam anam yandım allaaaah!!!
O kargaşada Afacan'ın, babamın bacağına pençelerini geçirmiş var gücüyle dişlemekte olduğunu seçebildim. Bacağın tek suçu hafif uyuşmuş olmaktan dolayı iki mm. kıpırdama terbiyesizliği göstermiş olmasıydı.
Kedi apar topar salondan tahliye edildikten ve ilk kargaşa atlatıldıktan sonra hazır o salonda değilken bütün gerekli kıpırdanmalarımızı yapıp o ortamdayken ise kıpırdamamak için azami gayret sarfetmekten birer sfenks edasıyla bu huzur dolu misafirliği tamamlamaya çalıştık; ama insanız sonuçta, bünyemiz kah kaşınır, kah hapşırığımız gelir dey mi...İşte az evvelki saldırıyı bi an için unutan zavallı bir fani olarak burnumu kaşıma isteğiyle elimi yüzüme doğru götürmeye meyillenmemle salonun kapısından bana doğru dört nala koşan siyah-beyaz-kötü kedi Afacan'ı gördüm. Böylesi bir deparı ben Süreyya Ayhan'da görmedim allaa sizi inandırsın. Ama o bikaç saniyelik süre içinde anladım ki ruhumun derinliklerinde bir kovboy ruhu yatıyodu, modern batının en hızlı su tabancası çeken insanıydım. Kediyi "FIŞŞŞŞKKKKK PIIIIIIŞŞŞKKK LA GET LA ŞERREFSİZ, LA Bİ DUR, bu babam içiiiğğn, bu benim içiğğn" şeklinde düzeyli bi biçimde savuşturduktan sonra içinde bulunduğum durumun saçmalığın farkına vardım. Bu neydi ki hakkaten bööle ya???!!!
Feriş geçen yazıda adı geçen Nursel adlı kişinin kızkardeşi olmanın yanısıra empati yapma konusunda kafayı kıran, mesela bir yaz gecesi, uykusunda hunharca kulağına kaçan minik kelebeğe kızmak yerine onun iç dünyasını anlamaya çalışan, sabaha kadar çekiç, örs ve üzengisinin içine eden bu adi kelebeğin, kulağında ölü olarak ele geçirilmesinden sonra neredeyse arkasından ağıt yakan, iyimserliğin b.kunu çıkaran ve fakat yanısıra zekasına hayran olunan bir candır, bir canandır.
Fatih desen Feriş'in yeğenidir, Nursel'imin oğluşudur, süper yetenekli bir blues/caz gitaristidir, delice aşık olduğu kedisiyle kendisini bir nevresimin içine düğmeliyerek işbu kediyle yarım saat kadar boğuştuktan sonra yer yer enine çizgili yer yer ekose desenli kanayan bir vücutla o nevresimin içinden çıkandır. Deli midir, nedir...
Düygü ise Fatih'in aynı kediseverlikteki ablasıdır, çok özgün bi bünyedir, biz daha misket falan oynarken, oyuncak bebek saçı kesip uziycak diye beklerken falan bu düdük, ben bilim kadını olcam demiştir ve nitekim şu anda Amerika'nın Niv Orliyıns dolaylarında bu uğurda kurbağa kesip fare biçmektedir içi kan ağlayarak. Ha bi de bu komik insan bi keresinde yürürken elindeki elmanın eşiğini direkt yere atmaktansa 80 derecelik açıyla havaya atiym arkamdaki çöpe girsin demiş ve fakat elma eşiğine havada 2'li salto 3'lü burgu yaptırıp zboooiinnnkkkk diye kendi kafasına isabet ettirmiş bi de hiniiiyaaeeeee!!! şeklinde delice korkmuştur, öyle bi kuzudur işte o da.
Fakat benim hikaye bu üç kediseverden Feriş'le ilgili. Sene 1997 falandı herhalde, babamla bir İzmir ziyaretimizde Feriş'lere de bi uğrayalım dedik. Kapıda hoşgeldiniz aşamasında Boğaç Abi (Feriş'in komikçi eşi) bize terlik verirken, Ferişimin arkada, elinde üzeri su tabancası dolu bir tepsi tuttuğunu gördüm. Ben heralde gene komiklik, şakalar vs. dolu bi akşam olcak diye ehihieeheğiei şeklinde anlamsızca sırıtırken Feriş: "Herkes bi tane alsın, bu afacan için dedi". Afacan dediği o esnada koridordan bizi kesen gayet normal görünümlü bi kediydi. İşte o organizmanın afedersiniz kedi görünümlü bi iblis hatta bir omen olduğunu az sonra anliycaktım a gadasını aldıklarım. Biz babamla durumu halen bir şaka zannetmekte idiysek de Ferişim ısrarla elimize bi su tabancası tutuşturup bizi salona aldı. Hoşgeldin beşgittin mevzuuna girildi doğal olarak, az sonra babamın ayaklarını hafifçe bi kıpırdatmasıyla birlikte önümden saatte 70 km hızla bi karaltı geçtiğini görür gibi oldum, ben daha "neydi o ya" derken babamdan hiniiiiiiyaaaaaaaasssınııııtttyminiii şeklinde bi feryat duyuldu, sonra ortalık birden Batı Cephesine dönüştü;
-Cengiz Ağbiiee su tabancasıııaaa, sık abiiii, acımaaa.
-Abii düşman bacaktaa, sık suyu!!!
-Anam anam yandım allaaaah!!!
O kargaşada Afacan'ın, babamın bacağına pençelerini geçirmiş var gücüyle dişlemekte olduğunu seçebildim. Bacağın tek suçu hafif uyuşmuş olmaktan dolayı iki mm. kıpırdama terbiyesizliği göstermiş olmasıydı.
Kedi apar topar salondan tahliye edildikten ve ilk kargaşa atlatıldıktan sonra hazır o salonda değilken bütün gerekli kıpırdanmalarımızı yapıp o ortamdayken ise kıpırdamamak için azami gayret sarfetmekten birer sfenks edasıyla bu huzur dolu misafirliği tamamlamaya çalıştık; ama insanız sonuçta, bünyemiz kah kaşınır, kah hapşırığımız gelir dey mi...İşte az evvelki saldırıyı bi an için unutan zavallı bir fani olarak burnumu kaşıma isteğiyle elimi yüzüme doğru götürmeye meyillenmemle salonun kapısından bana doğru dört nala koşan siyah-beyaz-kötü kedi Afacan'ı gördüm. Böylesi bir deparı ben Süreyya Ayhan'da görmedim allaa sizi inandırsın. Ama o bikaç saniyelik süre içinde anladım ki ruhumun derinliklerinde bir kovboy ruhu yatıyodu, modern batının en hızlı su tabancası çeken insanıydım. Kediyi "FIŞŞŞŞKKKKK PIIIIIIŞŞŞKKK LA GET LA ŞERREFSİZ, LA Bİ DUR, bu babam içiiiğğn, bu benim içiğğn" şeklinde düzeyli bi biçimde savuşturduktan sonra içinde bulunduğum durumun saçmalığın farkına vardım. Bu neydi ki hakkaten bööle ya???!!!